Alkış sesleri, yeni bir Buena Vista Social Club albümünün açılışı için bundan daha anlamlı olamazdı. Başta nazik, ölçülü bir uğultu gibi yükseliyor; üflemeliler ve perküsyonun tınısı arasında usulca salınan bir selam. Ardından, müzik kendini bütünüyle ortaya koyduğunda, yaklaşık bir dakika sonra, tezahüratlar bir anda saf bir sevinç ve minnettarlığın doruğuna ulaşıyor. Evde dinlerken bile o coşkunun içine karışmamak elde değil. Onların yeniden aramızda olmasının verdiği haz tarifsiz.
İçiniz rahat olsun: bu albüm ne kolayına kaçılmış bir ek iş, ne de nostaljiye sığınan bir gösteriş ürünü. Tam tersine, Buena Vista Social Club’ın mirasına duyulan sevgiyle, derin bir saygıyla hazırlanmış bir kutlama bu. Lost and Found – adından da anlaşılacağı üzere – yeni kayıtların, eski ezgilerin ve canlı performansların bir araya geldiği bir hatıra defteri gibi. Elbette bu doğası gereği, 1997 tarihli o efsanevi, kendi adlarını taşıyan albüm kadar bütünlüklü değil. Ama belli ki özenle, sevgiyle ve bilgece bir temkinle şekillendirilmiş. Kendini “nihai başyapıt” gibi sunmaya çalışmıyor; yalnızca Küba cazına adanmış bir ömrün bir başka sahnesi, bir başka fotoğrafı bu.
‘Black Chicken 37’ sade bir perküsyon oyunu, neredeyse bir fısıltı kadar hafif. ‘Habenera’ ise iki dakikalık kısa bir enstrümantal parantez; hüzünlü ama zarif, adeta bir düşüncenin notaya dönüşmüş hâli. Albümün bu kadar rahat, bu kadar doğal akışlı olması, bu küçük anları büyük gösterilerin arasına ustalıkla yerleştirmesiyle mümkün. Ritminin kendine güvenen, olgun bir nefesle salınması, onu “derleme” olmaktan çıkarıp, gerçek bir albüm kılıyor.
Ses dünyası da her zamanki gibi büyüleyici: Lost and Found’un kayıtlarında enstrümanların çevresinde süzülen sıcak bir ışık var. Yine de bazen bu yüksek kaliteli kayıtlar, köşeleri fazla törpüleyip cilayı biraz fazla parlaklaştırabiliyor. Neredeyse yirmi yıl sonra, bir dönemi, bir kültürü ve bir ruhu tüm çıplaklığıyla yakalamayı başarmış o ilk albümün ardından, keşke prodüksiyon biraz daha “yaşanmışlık” taşısaydı diyorsunuz. Ama yıllara yayılmış kayıtların bir araya getirilmesiyle doğan bu çeşitlilik de, bu albümün kaderi ve güzelliği aynı zamanda.
Elbette kimileri, bunun gerçekten bir “ikinci” Buena Vista Social Club albümü sayılıp sayılmayacağını sorgulayacaktır. Zira o ilk efsane kadronun çoğu artık aramızda değil; yerlerini zamanla değişen bir müzisyen topluluğu almış. Geriye kalanlar da yıllar içinde kendi albümlerini yapmış, birbirlerinin kayıtlarında çalmış, birlikte üretmeyi sürdürmüşler. Peki o hâlde, bu albümü “gerçek” kılan şey ne?
Belki de cevap, tam da bu sorunun gereksizliğinde gizli. Ne fark eder? Karşımızda bir hediye var; üzerinde fazla düşünmeden kabul etmek, keyfini sürmek gerekiyor. Bu, alabileceğimiz en sahici ikinci Buena Vista Social Club albümü ve onlar bu “zafer turunu” fazlasıyla hak ediyorlar. Küba cazının büyüsünü tüm dünyaya tanıtan bir topluluk olarak, bize bir kez daha o eski Havana kahvelerinin sıcaklığını yaşatmaları büyük bir lütuf. Üstelik, yıllar geçse de, hâlâ aynı ustalıkla, aynı zarafetle çalıyorlar.
Bu albüm, bir kapanış değil; bilakis, geçmişin yankılarından doğan bir teşekkür mektubu. Ve o mektup, tıpkı ilk albümleri gibi, kalpten gelen bir müzik diliyle yazılmış.
Özellikle benim gibi albümü plak formatında edinmenizi şiddetle iyi bir analog tat için edinmenizi tavsiye ederi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder