25 Ekim 2025 Cumartesi

Miss Perfumado - Cesária Évora Double LP

 


Yalınayak Diva bizi, müziğin rehberliğinde, evin ebedî güzelliği, geçmişin sevdikleri ve onun müziğine nüfuz eden uluslararası etkilerin hüzünlü tarihine doğru bir yolculuğa çıkarıyor. Dünyanın dört bir yanında süregiden Black Lives Matter protestoları, polis şiddeti ve kurumsal ırkçılığın köklü adaletsizliklerini hatırlatırken, aynı zamanda bizi bir toplum olarak yeniden eğitilmeye, tarihsel dengeyi küçük ama anlamlı eylemlerle yeniden kurmaya davet ediyor. Bu eylemlerden biri de siyahların tarihine, edebiyatına ve kültürüne aşina olmak. Özellikle siyah kadınlar, hayatın hemen her alanında ağır biçimde temsil eksikliğiyle karşı karşıya kalmış, olağanüstü yeteneklerine rağmen çoğu kez hak ettikleri takdiri alamamışlardır.

Cesária Évora, kariyerinin son dönemlerinde müzik dünyasının içinden gelen övgülere layık görülmeye başlasa da, onun mirası esasen Portekizce konuşulan dünyada ve doğduğu topraklar olan Yeşil Burun Adaları ile diasporasında yaşamaya devam ediyor. Kusursuz 1992 albümü Miss Perfumado, Batı Afrika kıyılarının 800 kilometre açığındaki o küçük ada ülkesine melankolik bir saygı duruşu niteliğinde. Ancak Évora’nın güçlü sesi, Portekizce ya da Cape Verde Kreolu bilmesek bile, dinleyicinin kalbine doğrudan ulaşabiliyor. Eğer bu siyah müzisyenin olağanüstü yeteneğiyle tanışmak istiyorsanız, bu satırları okumayı sürdürün ve en kısa zamanda bir saat ayırıp bu albümü dinleyin. Emin olun, pişman olmayacaksınız.


Müziğin özü, Évora’nın ruhu titreten sesiyle taçlanıyor — Aretha Franklin’in yankılarını taşıyan bir ses bu. Onun sesinde hem derin bir hüzün hem de incelikli bir asalet gizli. Direito di Nasce, Lua Nha Testemunha ve benim en çok etkilendiğim Bia gibi eserlerde bu duygular belirgin biçimde hissediliyor. “Yalınayak Diva” lakabını, sahneye ayakkabısız çıkma alışkanlığından alıyor; bu tavır bana göre, onun sesinin ipeksi zarafetinde de hissedilen, saf bir özgüvenin ve duruluğun sembolü. Évora’nın müziği tıpkı kendisi gibi sınırları aşan, çok katmanlı bir yapıya sahip: Afrika’dan köklenen, fakat Avrupa ve Amerika’nın müzikal etkileriyle yoğrulmuş. İlginçtir, albümün sözlerinin Afrika anavatanını anlattığını öğrendiğimde, aslında en çok çalgıların sesinden ülkesinin hüzünlü tarihini hissettiğimi fark ettim — hatta çevrilmiş sözlerinden bile daha derinden.


Évora, morna adı verilen, Yeşil Burun Adaları’na özgü bir türde söylüyor şarkılarını. Morna; Angola’nın lundu ritimlerini, Brezilya modinha’sının zarafetini ve Portekiz fado’sunun içli hüznünü kusursuz bir uyumla harmanlayan bir tür.  Albüm, yüzeyde nostaljik bir tatlılığa sahip olsa da, bundan çok daha derin bir şey yapıyor: bizi, Évora’nın asıl amacına uygun biçimde, artık uzak birer hatıraya dönüşmüş insanları ve yerleri özlemle anmaya davet ediyor.

Albüm, Portekiz’in fado geleneğinin duygusal tonlarını taşırken, aynı zamanda farklı yer ve zamanların tablolarını da gözümün önüne getiriyor. Bir Afrika albümü nasıl oluyor da bu kadar Avrupalı, bu kadar “Afrika dışı” bir atmosfer yaratabiliyor? Cevabı tarihin acı bir gerçeğinde yatıyor: Bu müzik, Afrika’nın trajik geçmişini yankılıyor.

Beş yüzyıl boyunca Portekiz sömürgesi olan Yeşil Burun Adaları, şeker plantasyonlarına elverişli olmadığı için, köle ticaretinin merkez limanı hâline gelmişti. Avrupa malları burada satılır, karşılığında Cape Verde köleleri Amerika’ya gönderilirdi. Oradan da yeni mallar yine Avrupa’ya taşınır, böylece üçgen ticaret döngüsü Cape Verde toplumunu sonsuz bir sömürünün içine hapsederdi. Évora’nın müziğinde duyduğumuz Latin ve Avrupa etkileri, her ne kadar kulağa zarif bir uyumla birleşmiş gibi gelse de, bu Batı Afrika ulusunun acı dolu tarihinin sessiz bir yankısıdır.


Ancak bu albüm, yalnızca kölelikten ya da sömürgeden bahsetmiyor. Aksine, kuraklık, kıtlık ve köleliğin gölgesinden doğan bir halkın, bütün bu zorluklara rağmen ayakta kalışını kutluyor. Yeşil Burun Adaları, bugün dünyanın dört bir yanına dağılmış geniş diasporasıyla, hâlâ o ruhun kalbinde yaşıyor. Ne var ki, adaların zor doğa koşulları nedeniyle, bugün ülke dışında yaşayan Cape Verdeli sayısı, ülke içindekilerden fazla. Évora’nın kendisi bile geçimini sağlamak ve müziğini dünyaya duyurmak için sürekli turnelerdeydi; çünkü ülkede turizm dışında pek az fırsat vardı. Bu nedenle albümün açılış şarkısı Sodade, evinden uzak yolculukların özlem ve umudunu dile getirerek, dünyanın dört bir yanına dağılmış Cape Verdeli dinleyicilerde güçlü bir yankı uyandırıyor. Fakat bu albüm, yalnızca onlara değil, hepimize – kökenimiz ne olursa olsun – bir gerçeği hatırlatıyor: Uzaklarda kaldığını düşündüğümüz anılar, insanlar ve yerler asla ölmez. Ruhumuzun derinliklerinde hep var olurlar; bir gün yeniden buluşma umudu ise bizi yaşama bağlar.

Eğer Cesária Évora ve onun bu başyapıtı sizi büyülediyse, Black Lives Matter ruhuna uygun biçimde Yeşil Burun Adaları tarihinden iki önemli figürü de keşfetmenizi öneririm: İlki, Morna tarzında eserler vermiş, Portekiz işgaline karşı eleştirel tavrıyla tanınan şair Eugénio Tavares; diğeri ise ülkenin 1975’teki bağımsızlık mücadelesinde kilit rol oynamış, anti-sömürgeci devrimci Amílcar Cabral.

Benim için Miss Perfumado, bir albümün ulaşabileceği mükemmelliğe en yakın eserlerden biri. Ve eğer bir müzik, sizi yalnızca hüzünle değil, aynı zamanda bir halkın tarihini, kültürünü ve mücadelesini keşfetmeye teşvik ediyorsa, o zaman bu müzik yalnızca bir sanat değil, insan ruhunun evrensel bir aynasıdır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...