Bundan iki ay kadar once Atatürk Arboretum’una ilk gezimizi eşimle yapmıştık ki bu gezi ile alakalı yazımı blogta sizlerle burada paylaşmıştım. İlk gezide eski yangın kulesi ve Karacalar’ın yaşam alanlarını görme fırsatımız olamamıştı. Ayrıca bu eşsiz doğayı birde sonbaharın renkleri altında görmeyi istiyorduk. Bu nedenle aynı mekana tamamlayıcı bir gezi daha yaptık.
Öncelikle bizler gibi İstanbul’da Kadıköy yakasında yaşayan dostlar için
Bahçeköy’deki bu eşsiz doğa parçasına hem de araba olmaksızın ulaşmak çok kolay
şöyleki; Kadıköy’den Karaköy’e vapurla geçin tünel yoluyla Beyoğlu’na çıkın
Taksim’e dek yürüyerek hem Arboretum için idman yapmış olun hem de Beyoğlu’nu
gezmiş olun. Taksim’den metro ve son durak Hacı Osman’da inin istasyon
çıkışında yer alan 42HM hattı otobüsüne binin ve Kemerburgaz kemerleri’ ni
geçer geçmez ki durakta inin yoldan karşıya geçin kemerler arkanızda kalacak
şekilde 300-400 metre
kadar yürüyün Kemerburgaz sapağını göreceksiniz köşesinde kapalı büyükçe bir
kafe var o yola girip 800
metre kadar yürüyün girişe vardınız. Daha önce de
yazmıştım hafta içi 2 TL karşılığı giriş serbest hafta sonu için yıllık 350 TL
aidat vermek gerek.
Neyse gelelim konumuza bu sefer rotamız eski yangın kulesi idi ve Arboretum a
girer girmez o yöne yöneldik, hayalim kuleye çıkıp oradan manzarayı
fotoğraflamak idi ama ne yazık ki kuleye çıkmak tehlike ihtiva ettiğinden
yasaklanmış. Kuleye varana dek yoldaki eşsiz enstantaneleri fotoğraflayarak
eşimle ilerledik. Kuleye varınca onu da fotoğrafladım ki keşke ona çıkmak
serbest olsaydı kimbilir ne fotoğraflar çekebilirdim bu eski yangın kulesinden.
Sonrasında Arboretum da Karacalar’ın yaşam alanı olan orman içine girdik ki
burada şansınız varsa onları görebiliyorsunuz şansızsanız ki biz bu gruptandık
tek Karaca dahi göremiyorsunuz ama eşsiz orman manzaralarını seyre dalıp
fotoğraflarken dalından koparıp yabani Çilek yiyebiliyor ya da mantarları
doğada fotoğraflayabiliyorsunuz.
Bu arada eşsiz sonbahar renklerini söylememe
bile gerek yok. Ayrıca derin ormanda bizim yaptığımız gibi arada yolu da
kaybedebiliyorsunuz.
Karacalar’ın mekanını da gezdikten sonra parkta yer alan Nilüferlerle kaplı
gölete geldik su içinde fotoğraflarda da gördüğünüz gibi tatlı bir hayat var ve
gölet çevresindeki tasarım ile ağaçlar muhteşem. Bu göletten evvel orman
kıyısında bir başka büyük gölet var ki bunun kuzey ucuna ormanda kaybolunca
çıkmıştık.
Yürüyüşe devam edince sizi parkın girişine konumlu harika bir havuz
karşılıyor bu havuzdan devam ederek sonuncu ve üçüncü gölete gidiliyor ve
giderkende sonbaharın çizgileri sizi büyülüyor ama asıl muhteşem manzara gölete
ulaşınca ki bunlarla alakalı altta çektiğim bolca fotoğrafı sizlerle
paylaşmaktayım.
Sizlere tavsiyem bu huzur ortamına en az bir kez gidip günlük hayatın ve
kentin stresinden uzak huzurlu bir gün geçirmeniz hele ki fotoğrafa
meraklıysanız sakın kameranızı almayı unutmayın.
Altta bolca fotoğraf ekledim sizler için......
Gerçekten güzel yermiş.İstanbul gibi bir şehrin içinde stresten,gürültüden uzak olmaya herkesin ihtiyacı vardır.Fırsat bulursam mutlaka gitmek isterim.Tabi götürürsen Bülent Abi :)))
YanıtlaSil